Kozlu Masaj Salonu-Masöz Esra

Kozlu Masaj Salonu-Masöz Esra

Kozlu Masaj Salonu-Masöz Esra Bob hastalığa yakalanmadığını ö ğrenince çok rahatladı. Haftalar geçti, penisinde aslabir siğil ortaya çıkmadı, bu yü zden onun kapmayacağını dü şü ndü ler fakat sonrasında bir gece, Constance onlardan tamamen kurtulmuşken, Bob işiyordu ve penisinin içinde siğil olduğunu fark etti.

Penisinin içine, sidik yolunun derinliklerine bakmak hiç aklına gelmemişti. Siğiller pembe balgamsı gü llerin bulunduğu şeytani kü çü k bir ada gibiydiler. Buna inanamıyordu. Orada dikilmiş penisindeki siğillere baktı. Kusacağımı düşündü.

I˙şemesi biteli çok uzun zaman geçmişti, fakat hâlâ klozetin ö nü nde  dikilmiş,  penisine bakıyordu.

Sonrasında, sanki ö lü bir ahtapot kolunu kü lotunun içine kıvırır şeklinde, onu pantolonunun içine geri yerleştirip sifonu çekti.

Sidik lanetlenmiş bir noktalama işareti benzer biçimde girdaba kapılarak döndü ve kayboldu. Güneş de batıyordu. Constance’ın bir arkadaşını ziyaretinden dö nmesini bekledi. Apartman çok sessizdi. Işıkları açmadı. Aslına bakarsak karanlıktan nefret ederdi. Pencereden, yağmur gibi ses çıkaran  akşamü stü trafiğine   baktı.   U¨ şü mü ş   şeklinde   titredi.   Aşağıda   geçen arabalar çocukluğundaki çok yalnız yağmurlu bir öğleden sonrayı hatırlattı.

Yeniden oraya geri döndü.

Constance kapıyı anahtarlarıyla açıp içeri girdiğinde daire karanlıktı, bu yü zden ışığı açtı. Bob’un orada olduğunu dü şü nmü yordu bile. Bob ondan birkaç metre uzakta, odada oturuyor, sanki şeffaf bir kurşunla kaplı olan gözleriyle pencereden dışarı bakıyordu.

“Ne oldu?” dedi Constance. “Penisimde siğiller var,” dedi Bob.

Hanım, sanki yıpranmış bir örümcek ağına oturuyormuş benzer biçimde dikkatlice yere, yanma oturdu.

 

“derinden matem tutuyorum, çünkü arkadaşlarım aslabir şeye değmez”

Kozlu Masaj Salonu-Masöz Esra

“Bunlar sadece parçalar,” dedi Bob, nerdeyse bir yıl sonrasında, elleri arkasından bağlanmış, ağzı tıkaçlanmış ve kafası Bob’un kucağında, yatakta çırılçıplak yatan Constance’a.

“Mısralar,” dedi. “Mısraların parçaları . . .” Duraksadı ve bir an için ne anlattığını unuttu.

Constance, adamın ne anlattığını hatırlaması için bekledi. Kitabın sayfalarını çeviriyor fakat bunu  neden  yapmış olduğım  bilmiyordu.  Sayfalar dalgın  rü zgârdaki  yapraklar şeklinde çevrilip gittiler.

Sonra ne yapmış olduğım hatırladı ve tekrar baştan başladı, azca ö nce kullanmış olduğu sö zcü klerin aynısını kullanarak. “Bunlar yalnız parçalar. Mısralar,” dedi. “Mısraların parçaları ve kimi zaman de tek bir sözcük, binlerce yıl önce Yunanlılar tarafından yazılan orijinal şiirlerden geriye kalan.”